“600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu önce duraklama sonra gerileme ve dağılma dönemine girince koca İmparatorluğa Anadolu toprakları çok görüldü. Avrupa’nın güçlü devletleri dört koldan Anadolu topraklarına saldırmaya başladı. Bu saldırılara Anadolu halkı kendi iradesi ve gücü ile karşı koymaya başladı. İşte bu karşı koyma Anadolu’da yeni bağımsız bir devletin doğmakta olduğunun habercisiydi. Çanakkale’ savaşında sizlere savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum diyen Mustafa Kemal ilk direniş emrini vermişti. Daha sonra 19 Mayıs 1919 da Samsunda bağımsızlık güneşinin ilk ateşi Anadolu üzerine doğuyordu.
Mustafa Kemal Anadolu halkı ile beraber, ülkenin bağımsızlığı için Kurtuluş savaşını başlattı. Anadolu halkı Mustafa Kemalle bütünleşti, ona inandı. Bu inanç ve umut ışığında zorlu savaşlar sonunda Anadolu’yu tüm istilacılardan kurtardı. Artık Anadolu ayağa kalkmıştı. Aydınlığa doğru koşuyordu. Yeni düşünceler yeni bir devletin doğumunu müjdeliyordu. Türkiye Cumhuriyeti güneşi doğmak üzereydi. 28 Ekim 1923 de Atatürk yakın arkadaşlarına yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz dedi ve 29 Ekim 1923 de artık Meclis hükümeti yerine egemenliğini halktan alan Türkiye Cumhuriyetinin Kurulmasına TBMM karar verdi. Artık tek bir egemenlik vardı o da Milli egemenlikti. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktı. Cumhuriyetin ilanından sonra gücünü ülkesinden, kendi halkından alan, insan haklarına saygılı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olma yolunda önemli çalışmalar yapıldı. Artık Anadolu halkı kul yerine çağdaş bir birey olmuştu. Mustafa Kemal Atatürk “Demokrasi ilkelerinin en çağdaş ve mantıksal uygulama şekli Cumhuriyettir” diyordu. Genç Türkiye Cumhuriyeti ulusuyla birlikte cesur ve devrimci adımlarla karanlıktan aydınlığa hızla yol alıyordu. Cumhuriyetle birlikte yurdumuzda bilim ve kültürün yol göstericiliği esas alınmıştı. Cumhuriyet ırk, dil, din ve sosyal sınıf ayrımını göstermeksizin bireylerin paylaştığı bir yönetim biçimidir.
86. yılında Türkiye Cumhuriyeti zor dönemeçlerden geçmektedir. Terör olayları can almaya devam etmektedir. Anadolu insanı töre cinayetlerine, kırılamayan feodal yapıya, sahte din tacirlerinin baskılarına, dini alet ederek halkımızı bir kene gibi emen ağalara, şıhlara, şehir eşkıyalarına, satılmış aydın geçinin bir kısım zevata ve siyasi soygunculara esir ediliyor. Siyaset te küçük çıkarları için bu olumsuzluklara çanak tutuyor. Bu koşullarda devletin üniter yapısı zor durumda kalmakta göz bebeği kurumlar devamlı saldırıya uğramaktadır. Kirli oyunlar, iç ve dış baskılar, yolsuzluklar ve satılmış çıkarcıların doymazlığı cumhuriyetin asil duruşunu gölgelemektedir. Fakat Türk halkı yılmadan 86 yıl önce verdiği kurtuluş savaşını yine kendi öz benliğinden çıkarak vermeye hazırdır.”