Selçuk Aydın ama medyanın ruhu karanlık!
Tutup da işi boks sporunun savunuculuğuna getirecek değilim. Hatta boksun bir spor olup olmadığı tartışmalarına bile rahatça girebilirim. Bu giriş oturma odasının duvarındaki guguklu saat gibi dursun.
Tanzimat aydını kılıklı karakter zafiyeti içindeki bir neslin, kendi değerlerine yabancılaştırıp, “batılı” olan ne varsa kutsayan özgüvensiz zavallılara dönüştürdüğü bir toplum oldu Türkiye halkları. Batı’den gelen her şey mükemmeldi, Doğu’nun neyi varsa utanılası.
Bu günden bakınca, bu kompleksin oluşmasında emeği geçen herkesi, kendi tarihsel çukurlarında izlemek çok keyif verici olsa da, tek başına teselliye yetmiyor. Zira, o çağdışı kafanın bakiyesi beyinler, birazcık sıfat ya da şekil değiştirmiş olarak günümüzde de ipuçlarını verebiliyor ve hatta bazen bu ipuçları, geneli etkileyebiliyor.
Batı’ya karşı kendini yıllarca “ezik” hisseden Türk halkı için uluslararası yarışmalarda alınan dereceler ve şampiyonluklar, bir tür “kompleks dışavurumu” sayılabilecek “Heytt be biz neymişiz aslında” avunmalarıyla karşılandı. Güreşçilerimizin başarılarıyla övünmek düştü payımıza. Arada birkaç atçı, binici, bir iki küçük teselli de olmadı değil. Ancak, o çok öykündüğümüz Avrupalılar, güreşin “köylü işi” olduğunu öne sürmeleri, sevinçlerimizi de gölgelemedi değil.
İşte bu gölgeli dünyamızı aydınlatan, bir disiplin sporu olan ve Batı tarafından da bu yönüyle kabul gören boksta, Cemal Kamacı ile tanıştı tüm dünya.
70’li yıllardı ve Maçkalı Cemal, karşısına çıkan tüm rakiplerini tek tek yenerek Türk spor tarihinin ilk ve tek Avrupa Profesyonel Boks Şampiyonu oldu. Başı öne eğdirilmiş Türk halkı için çok büyük bir gururdu bu ve o dönemin Türkiye’si bu gururu coşkuyla paylaştı.
Kısa pantolonlarımızın yerini fitilli kadifelere terk ettiği dönemlerde (fitili kadife hem ucuz hem dayanıklıydı, yoksulduk, ee daha ne?), yani 80 li yıllarda Eyüp Can diye bir boksörle daha tanıştı Türkiye. Medya, genel yayın yönetmeninin ilerde patron olacak çocuğu gibi sahiplendi Can’ı. Şöyle teknikti, böyle Muhammed Ali gibi sekiyordu, şöyle de indiriyordu rakiplerini. Ben Eyüp Can’ın herhangi bir rakibini nakavt ettiğini görmedim, görenler bana da anlatır umarım, ama Can sonuçta Olimpiyat Oyunları’nda bronz madalya kazanarak tarihe geçti, sonra da kayboldu.
Ve Selçuk Aydın…
Bu gözü kara Karadeniz Delikanlısı, profesyonel yaşamında yaptığı 18 maçını da kazanmış bir nakavt ustası ve Kıtalararası Boks Şampiyonu olarak, ünvanını ortaya koyduğu bir maça çıktı iki gün önce, İstanbul’da, Türkiye’de yani.
5 bin kişilik tribünler bile dolmadı, çünkü kimsenin bu unvan maçından haberi olmadı. Çünkü İstanbul Medyası, Türk spor tarihinin en önemli boks organizasyonu yerine, misalen, vita yağı suratlı bol kocalı hatunların bacaklarındaki selülitlerden, bilmem ne dizisindeki yabancı gelinin yataktaki becerilerinden, Fenersaray’ın bu yıl imza attıracağı an meslesi olan 462. süper stardan ve İslami gazetelerde hangi yazarın hangi sekreteriyle aşk yazdığından söz ediyordu.
Yengeç Yürüyüşlü Selçuk Aydın çıktı ve kendisine göre kolayca “insan azmanı” sıfatı verilebilecek rakibini yüreği ve yumruklarıyla ringin dışına atarak Avrupa Şampiyonluğu ünvanını da aldı, söke söke ve denizin üstünde, seke seke.
Bekledik ki, doğan görünümlü şahin Türk medyası, hiç olmazsa bu şampiyonluğu haber yapar, bu onurdan paylarını düşeni yaşar ve yaşatırlar.
Yapmadılar bunu, hem gazetecilik mesleğini rezil ettiler hem kendilerini.
Bir Türk, tarihte ilk defa profesyonel boksta Avrupa ve Kıtalararası Boks Şampiyonu oluyor ve çifte kemer takıyor, çok yüzlü Türk medyasından kimse yok ortalıklarda.
Hani HIncal Uluç üstad nerede mesela?
Her konuşmasında Türkiye’de sporun futbola kurban verildiğini, olimpiyat ruhunun yerle bir edildiğini, haklı olarak, söyleyen, feryat eden Hıncal Uluç nerede? Çok sevip önemsediğimiz Turgay Renklikurt nerede?
Selçuk Aydın’ın suçu ne?
Alışkın olunduğu üzere, tüm medya organlarını ziyaret edip bağlılık mı bildirmeliydi mesela, ya da destek için ricacı mı olmalıydı!?
Bunu bekleyenler olduysa, Selçuk Aydın özelindeki “has” Karadeniz uşaklarını hiç tanımamışlar demektir.
Zira bu uşak, Selçuk Aydın, sizin beklediğiniz gibi bir “yalama” karaktere sahip olsaydı, bugün Avrupa ve Kıtalararası Boks Şampiyonu olamazdı.
Çok yüzlü Türk medyası, ilkesizlikler ve çelişkiler düzleminde bu ülkedeki “Karadeniz Damarı”nı “seke seke” kabul edecektir, belki yarın belki yarından da yakın.
Güzel ülkemiz, Türk medyasına emanet edilemeyecek kadar kutsaldır.
TRT NİN SELÇUK AYDIN HABERİ
Türk halkının vergileriyle ayakta duran TRT, bir Türk’ün Avrupa ve Kıtalararsı Boks Şampiyonu olmasına seyirci kalamazdı, kalmadı. Tek cümlelik haberde aynen şöyle dedi TRT: “Selçuk Aydın Kıtalararası Boks Şampiyonu Oldu”
Utanarak belirtiyorum;
Selçuk Aydın Kıtalararası Boks Şampiyonu olalı 6 ay oldu sempatik TRT!
Habercilikte, her haberin birkaç kaynaktan doğrulanması gibi bir kural vardır. Anlaşılan o ki, TRT işini çok sağlam tutuyor. Helal ve haram olsun, ne denebilir ki. 20 yıllık gazeteci olarak payıma düşen utanmak, utandım.
YUNUS SÖYLET’İN FAHRİ DOKTORASI KİME?
Cemaat cenahınım çok önemsediği İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü için yapılan oylamada, Prof. Dr. Ali Akyüz’den az oy almasına rağmen, aile doktoru olmanın avantajıyla İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanan Prof. Dr. Yunus Söylet, Başbakan’a Fahri Doktora ünvanı vermiş ya da verdirmiş.
İnsanın kendini borçlu hissetmesi böyledir işte, tarihin çektiği fotoğrafta gözlerin kapalı çıkar, yakalanırsın.